28 Aralık 2017 Perşembe

Ali'nin Bir Günü

Soğuk bir kış akşamı iş yerinden evine doğru yola koyuldu Ali. İçinde bir huzursuzluk vardı. Daracık sokaklarda bembeyaz yollar kaldırımla aynı hizaya yükselmişti. Rüzgar estikçe çam ağaçlarının yapraklarına çarpıp uğulduyor her uğuldamanın ardından kavakların çırılçıplak dallarında biriken kar kütleleri patır patır yere düşüyordu düştükçe de Ali'nin huzursuzluğu katlanarak artıyordu. Evine iki sokak kala içindeki huzursuzluktan kurtulmak için yolunu uzatıp evinin altındaki caddede mendil satan Mahmut Dayı'ya uğrayıp sohbet edecek nasihat isteyecekti.
-----------
Sabahtan bütün planını akşam 6 da işten çıkıp akşam 7 de sevgilisiyle buluşacak şekilde ayarlamıştı. Patronu Ali'nin veya herhangi bir çalışanının işten erken çıkmasına izin verecek bir adam olmadığını bildiği için Ali günler önceden sevgilisine bin bir ısrarla o gün okuldan erken çıkmasını istemişti kızcağız en sonunda dayanamayıp Ali'nin doktor arkadaşından rapor alıp devamsızlığını sildireceğini de söylemesi ile birlikte Ali'nin teklifini kabul etmişti. Ali mahcubiyet utanç öfke karışımı bir şey hissediyordu. Fakat öfkesi ne patronuna ne sevgilisineydi. Patronun hiçbir suçu yok sevgilisi ise ne dese haklıydı suçlu sadece bir türlü planlı programlı bir insan olamayan kendisiydi.
Patronu o gün akşam saat 8 sekizde önemli bir şahsiyetin işyerine geleceğini ve önemli bir görüşme yapılacağını Ali'nin ise kesinlikle bu görüşmeye dahil olması gerektiğini tam bir ay öncesinden söylemişti. Ali tabi ki işi ile alakalı bu kadar önemli bir mevzuyu önemsemeyerek unutup atlayacak kadar sorumsuz bir insan değildi aksine tam bir ay öncesinden,  patronunun bu görüşmenin tarihini bildirdiği günden beri gelecek önemli şahsiyete yapılacak karşılamadan uğurlamaya kadar bütün her şeyi planlamış,  gerekli bütün çalışmaları tamamlamıştı sadece geriye 17 aralık günü önemli şahsiyetin gelmesini beklemek kalmıştı. Sıkıntı şuydu ki saat 6 ya 10 kala patronun odaya girmesiyle Ali'nin buyrun efendim demesine fırsat bile bırakmadan, heyecan içerisinde konuşmaya başladı Ali olayın aslını anladıktan sonra patronun konuştuklarının yarısını dinleyemedi bile bir yandan kendine, kendinden başkası etse kan çıkaracağı küfürleri sessizce sıralarken, bir yandan da gayri ihtiyari programlı bir makina gibi iki saniyede bir kafa sallayarak patronu onaylıyordu. Kendisini 25 senedir tanıyıp kaba tabirle ne mal olduğunu bildiği için böyle durumlara alışkındı. Nasıl olur Ahmet Bey? daha 10 gün var! bile demedi bu yüzden. 7 ile 17'yi karıştırmak, saat 06:00 ile saat 18:00'ı karıştırmak gibi hatalar Ali'nin 25 yıldır bıkmadan usanmadan yaptığı hatalardı. Patron odadan çıkınca kendine ettiği küfürlerin sesi yükseldi kendisini terasa attı biraz nikotinden, birazda aceleyle üstüne bir şey almadan çıktığı için saçlarından boynuna kadar her yerini önce üşüten, sonrada yakan karın etkisiyle sakinleşti, içeriye gidip telefonunu eline alarak sevgilisine ne yazacağını düşündü,  akla en uygun olan hayatı boyunca Ahmet Bey'i görmeyecek ve ajandasını kurcalamayacak olan sevgilisine patronun son anda başına iş çıkardığı yalanını söylemekti. Bu yalanı söylemenin kendisine ne kazandıracağını ne kaybettireceğini düşündü. Eğer sevgilisi yalana inanırsa ayrılıktan veya en iyi ihtimalle bir haftalık gerginlikten kurtulacaktı, fakat inanmazsa  hem yalan söyleyerek kendini aciz duruma düşürmüş olacak hem de ilişkileri zedelenecekti. Bir müddet düşündükten sonra aciz duruma düşme ihtimalini kafasında kurduğu şablondan sildi, yalanı tasarladı önce kendisi inandı, sonra bir an bile teklemeden sevgilisine anlattı. İnsanlara yalan söyleme konusunda vasat olduğu halde tereddütsüz konuşuyordu, ters giden herhangi bir şey yoktu çünkü esas iyi olduğu konu kendisine yalan söylemekti. O kadar inanmıştı kendi yalanına, yalan söylediğini farkında bile değildi. Sevgilisi ise ne Ahmet Bey'i umursuyordu ne de çok önemli şahsiyeti. Okuldan çıkmıştı, buluşma yerine gitmek için otobüse binmişti, Ali arayıp buluşamayacaklarını söylediğinde ise bir anlık hiddetle otobüsü durdurup inmişti. Okula geri dönemezdi ders başlamıştı, eve gidemezdi ailesi neden erken geldiğini sorduğunda cevap veremezdi. Nereye gideceğini bilmemenin gerginliğiyle ve otobüsten indiğinden beri kapatmaya fırsat bulamadığı bağrına çarpan kar tanelerinin de etkisiyle bir anlık hiddet öfkeye dönüştü öfkesi Ali konuştukça arttı ve nihayet ayrılmak istediğini söyleyerek telefonu Ali'nin suratına kapattı. Ali suratına kapatılan telefonu fırlatacak gibi olduğu esnada bir kerecikte olsa mantıklı bir şey yapmış olmak için telefonu sakince yerine bıraktı. Sinirlenecek hali de yoktu zaten. Yaklaşık bir saatlik susarak duvarı izleyiş faslından sonra günler öncesinden hazırladığı dosyaları dolabından çekip koltuğunun altına alarak toplantı odasına yürüdü. Alinin üstüne düşeni yapmasına rağmen beklentinin altında geçen ve istenilen hedefe ulaşılamayıp mütabakata varılamayan toplantıdan sonra Ali Ahmet Bey'in ve iş arkadaşlarının yakınmalarına ve öz eleştirilerine dahil olmadan müsaade isteyerek işyerini terk etti.
Dışarı adımını atar atmaz yerlerin bembeyaz bir örtüyle kaplandığını gördü soğuktan nefret etmesine karşın kar ile ilgili sevdiği tek şey üstünde yürümek ve bastığında çıkan sesi dinlemekti. Bir an yürüsem mi acaba eve ? Diye düşündükten sonra karına da kışına da diye söverek arabasını park ettiği yere yürüdü fakat dış kapıdan dışarı adımını atar atmaz alabildiğine uzanan santim santim ilerleyen araç trafiğini gördü, bu sefer yoluna da trafiğine de diye söverek yürümeye koyuldu. İyi ki de koyuldu kara basmak cidden ruhuna bir dinginlik vermişti.
------------
Evinin sokağından çıkıp kafasını caddeye uzatır uzatmaz şoka uğradı, resmen can pazarına dönmüştü cadde, hemen koşar adımlarla Mahmut Dayısının yanına gitti iyi olduğunu görünce elini öperek, ne olduğunu sordu. Mahmut Dayı 2 saat önce kar yeni yağmaya başladığında bir arabanın kayarak karşı şeride girdiğini sonrasında diğer arabaların art arda çarpışarak kaldırımlara kadar savrulup yayaları ezdiğini söyledi.
Ali Mahmut Dayı'ya bir ihtiyacı olup olmadığını sorup elini öperek can pazarından, ambulansların, polislerin siren sesleri ve bağrışan insanların sesleri arasında evine doğru yürümeye başladı. Evinin sokağına geldiğinde aniden aklında bir düşünce canlanmıştı, eğer iki saat önce çıkmayı planladığı saatte işyerinden çıkıp sevgilisinin yanına gidecek olsaydı, bütün bu aksilikler olmasaydı, daha kar yeni yağmaya başlamış yerler kar tutmamış olduğu için arabayla yola çıktığında o caddede kendisi de kazaya karışacaktı belki ölecek, belki de bir yayaya çarpıp öldürecekti böylece ayrı kaldığı için üzüldüğü sevgilisiyle bir daha hiç görüşemeyecekti. Bu düşünceyle içindeki huzursuzluk yerini şüküre ve ferahlamaya bıraktı.
Fakat bu ferahlık fazla sürmedi. Apartmanın kapısını açmak için cebinden anahtarı çıkardığı sırada zihninde ilkinden daha korkunç bir düşünce bütün gerçekliğiyle canlanmıştı. Eğer iki saat önce planladığı gibi işyerinden çıksaydı sevgilisiyle buluşmak için hiçbir şekilde o caddeden geçmesi gerekmeyecekti. Az evvelki düşüncelerinin hepsi zihninin üstündeki büyük yükü hafifletmek için kurduğu bir oyundu. İnsan, fıtratı dolayısıyla en kötü olayda bile bir iyilik, en iyi olayda bile bir kötülük görmek istiyordu. Bu sefer kendine yalan söyleyip kendini kandırmayı başaramadı. Gerçek bütün açıklığıyla gözlerinin önündeydi. Gün içerisinde birçok kötü olay yaşamış belki de sevdiği insanı kaybetmişti bunlara karşılık kendine bir teselli, bir şükür sebebi bulamayınca, "hayırlısı böyleymiş" diyerek elindeki anahtarla kapıyı açarak evine girdi.
Yusuf Çağ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ali'nin Bir Günü

Soğuk bir kış akşamı iş yerinden evine doğru yola koyuldu Ali. İçinde bir huzursuzluk vardı. Daracık sokaklarda bembeyaz yollar kaldırım...